18 Kasım 2011 Cuma

650. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri 2011 Bahanesi 9-10 Temmuz 2011

Kırkpınar haftasında planladığım Edirne gezisine sıcaklardan dolayı gruptan kimsenin gözü yemeyince iş başa düştü  Aslında benimde gözüm yememeye başlamıştı ama hatun kişi annem annem diyince eh gitmek mecburi oldu bir yerde 

Aslında iyi de oldu bir yerde bahane ile hatun kişi 15 sene sonra ilk defa uzun yol artçılık yapacaktı. Balıkesir Motofest öncesi bu tur kendimizi tartmak için iyi bir tur oldu...

Cumartesi günü saat 16 da işten çıkınca eşimi aradım çok yorgunum biraz dinlensek mi dedi , sen dinlen bende Karakaçan'ı bir tımar ettireyim 18 gibi çıkarız dedim.



Saat 18 gibi yola çıktık ilk molayı 25km sonra bir benzinlikte vermek istedim Semra hatun yürrü bekleme yapma dedi  Demek henüz yorgunluk yok güzel. Çok hafif bir tempoyla , sert gaz açmalardan kaçınarak , virajlarda yatırmadan Lüleburgaz'a kadar geldik. Her ne kadar ben daha yorulmadım dese de , yorulmadan önce dinlemek lazım diyerek 15dk redbull sigara molası verdik.

İkinci durağımız Babaeski'yi geçince Necatiye köyündeydi. 
Bu köyün NEDO adıyla meşhur bir dondurmacısı ve dondurmacının üretim tesislerininde bulunduğu güzel bir bahçesi var. Bu serin yeşillik bahçede bir yarım saat kadar dinlendik. İstikametimiz batı , güneşte batmaya teşne olduğundan çift güneşgözlüğü ile yol alıyordum , artık bu saatten sonra güneş kızarmaya , harika bir hal almaya başlayınca gözlüklerden birini çıkarıp yola devam ettim.

Yol boyunca hiç fotoğrafımız yok , zira full koruma yolda durmak mümkün değil , her yanımızdan terler boşanıyor. Biran önce Edirne'ye varıp kendimizi güreşlerin yapıldığı Sarayiçi'ne atmayı planlıyoruz.

Necatiye'de verdiğimiz molanın enerjisiyle hızlıca Edirne'ye girdik. Büyüklerin ellerini öpüp , köpüklü kahvelerimizi içtikten sonra kendimizi dışarı attık. İlk olarak Edirne'nin İstiklal Caddesi , Saraçlar Caddesine bakalım güzeldir orasıda şimdi dedik.





Edirne Belediyesi , gurur duyduğu bandosunun bir kısmını burada konuşlandırmış. Caddenin bir ucunda büyük bir sahne , bandonun nefeslileri alaturkajazz yapıyorlar , harika yorumlar , harika şarkılar.

Hemen fotoğraf makinesini çantadan çıkarıyorum , açıyorum , deklanşöre basıyorum , vizörde Error yazıyor  Laaan hafıza kartını evde unutmuşum  Edirne'ye tam teşekküllü gelmiştim , o kadarki 2 adet 4gb hafıza kartının yanı sıra kartları doldurursam , transfer edip boşaltırım diye bilgisayarıda getirmiştim. Edirne'ye varınca kahvelerimizi içerken hafıza kartlarının içindeki eski fotoğrafları bilgisayara yedekleyip içlerini boşatmıştım , sehpahanın üzerinde unutmuşum kartları 


Vallahi dönmem diyince hatun kişi el cep telefonuna gitti , eh olduğu kadar ama canım fena halde sıkıldı , üstelik video kamera bile getirmiştim , onuda unutmuşum çıkarken aceleden.





Saraçlar Caddesinde bir tur atıp biraz konseri izledikten sonra haydi dedik Sarayiçi'ne , karnımız acıkmaya başlamıştı , kuzular bizi bekler 


Güreşlerin yapıldığı Sarayiçi'nde güreş alanın çevresindeki yeşillik alana her sene seyyar lokantalar kuruluyor , menüde sadece kuzu çevirme var ama 

Aynı zamanda bir bölümüne Tarım ve Hayvancılık fuarının kurulduğu bu alanın her köşesi adeta bir pazar yeri. Simitçi kahveci gazozcunun yanı sıra kokoreççi balıkçı sucukçu da mevcut ve iğne atsan yere düşmez , nefes almak namümkün. Hiç sevmem bu kadar kalabalığı ama her yerden bir müzik yükseliyor , rengarenk insanlar , lunaparktan yükselen kahkalar çığlıklar , o kadar ki güreş meydanında konser veren Candan Erçetin'in sesi bile duyulmuyor.



100 metrelik yolu 1 saatte yürüdük desem yalan olmaz. Semranın niyeti stad çevresinde bir tur atıp tezgahlara bakmak olsada ben bu tezgaha gelmedim , bir şekilde bir punduna getirip , kapağı lokantaların olduğu bölgeye attım.
__________________

Adet olduğu üzere yEdirne'nin ve yörenin tüm çalgıcıları buradaydı. Böyle bir gürültüde pek incesazın sesi duyulmasa bile onlarda belki nasipleniriz diye davul zurnacıların arasında ekmek kovalamaktaydılar. Apayrı bir havası var buranın yanyana iki masada çalan iki ayrı zurnacının çaldığı iyi ayrı şarkının yarattığı kakafoni bile bir harika.

Kendimizden geçmiş bir şekilde etrafı seyrederken , kuzularımızı söyledik ve beklerken bir kaç fotoğraf çekip sesini duyuramazsamda en azından ortamı sizlere göstermek istedim.

İşte böyle bir yer , her lokantanın alanı çepeçevre bira reklamlarından çitlerle çevrilmiş , biz nispeten tenha olan bir alanı seçtik. Davulların gürültüsü arşa çıkıyor , herkez halinden mennun.



Semra da halinden gayet memnun gözlerinin içi gülüyor.



Derken hemen arka masamıza bir kol ince saz geliyor , Edirne köprüsü taştan , Dayler dayler harika bir mini konser başlıyor.





Kuzularımızda geldi , bol kekikli , sessiz kuzularımızı büyük bir iştahla miğdeye indirirken konserimizde yavaştan sona eriyor.



Arka masamızdaki amcamlar sanırım mini konsere doymamış olacaklarki bir de davul zurna tutuyorlar , Estergon Kalesi'yle başlayan davul zurna ekibi bir süre sonra işi oyunhavalarına döküyor , koca koca adamlar yerlere yatarak oynamaya başlıyorlar 



İşin garibi ve hatta güzelliği bu overdose amcalar naralarla yerlere yatıp göbekler atarken etraftaki masalardan bayanlar aralarına girip fotoğraf çekiyorlar 

Hatta hep beraber göbek atıyorlar 




Yedik içtik eğlendik ama artık yorgunluk yüzümüzden anlaşılıyor. Üstelik geri dönüş yolunda geçilmesi 1saat sürecek 100metrelik engelli bir parkurumuz var 



650.nci Kırkpınar Yağlı güreşlerinde , 650gr kuzu çevirmeye 30lira vererek , mutlu mesut ve doymuş bir şekilde masadan kalkıyoruz. 

Sabah ter içinde uyanıyoruz , sabahın 10'unda sıcaklık 35 derece , şapır şapır ter süzülüyor her tarafımdan , kalk mare Karaağaca kahvaltıya gidelim diyorum , gönlümün sultanına , hemen hazırlanıp , fotoğraf makinesinin hafıza kartınıda alıp çıkıyoruz evden.


Edirne'nin sınır mahallesi Karaağaç , Meriç nehri boyunca uzanan ağaçlık yolu , Meriç ve Tunca köprüleri arasındaki eğlence mekanlarıyla Edirne'nin bir başka güzelliği. Bu bölgede de anlatacak tanıtılacak o kadar çok şey var ki ama sıcaktan duramıyoruz. Zaten korumaları falan da giymedik bu sabah çıkarken , nefes almak bile zor , sadece kaskı taktık gazladık.

Tunca ve Meriç nehirlerinin üzerinden geçerek , sağ tarafa Karaağaca doğru kıvrılıyoruz , Meriç nehrine paralel olarak yeşillikler içinde parke taşlı yoldan yol alarak Karaağaca yakın Yeşil Sera isimli bir kafeye geliyoruz.



Zamanında bir sera olarak kullanılan bu yer ve bahçesi , sanırım bir şekilde kamulaştırılmış ve Kız Yetiştirme Yurduna tahsis edilmiş. Tüm gelirleri bu kuruma kalıyor ve bu kurumdaki kızlar işletiyor burayı.



Kışın seranın içinde misafirlerini ağırlarken , yazında ağaçlarından pulvarize soğuk su püskürtülerek serinletilen bahçesinde ağırlıyorlar misafirlerini.



Edirne'lilerde ilgilerini eksik etmiyorlar mekandan.



Gayet nezih , serin , güleryüzlü bir mekan.



Bu yol üzerinden bu çeşit birkaç bahçe kafe olmasına rağmen biz bir türlü buradan vazgeçemiyoruz 



Biz tek kişilik kahvaltı tabağıyla doyuyoruz burada , iki kişilik kahvaltı alana yanında bir demlik çayda BEDAVAAA 

------------------

Kahvaltımızın ardından Sarayiçine gitmeye niyetleniyoruz , birde gündüz gözüyle görelim diyoruz ama Edirne'ye gelipde kapalıçarşına girmeden olmaz.



İlk önce Saraçlar caddesine paralel Alipaşa Kapalıçarşısına giriyoruz.



Zamanında sıcaktan bunaldığımızda serinlemek için kendimizi attığımız bu serin mekan bile çook sıcak  Konuştuğumuz bir esnaf 80'li yıllarda yanan çarşı onarılırken çatısının eskisi gibi yapılmadığından dolayı bu kadar sıcak olduğunu söylüyor. Kimbilir belki öyledir , belkide eskiden dükkanlarda bu kadar fazla ışık , klima kullanılmadığındandır. Dükkanını soğutan esnafın klima komprösörü çarşının içine sıcak hava üflüyor 









Alipaşa kapalıçarşısından çıkıp , Selimiye altındaki Arasta çarşısına uğrayalım diyoruz.





Ulan çok sıcak beeeee 


Semra yanında çalışan laborantlara Edirne Bebeği alıyor 



İki tanesi izinde olan bu laborantlardan iki taneside pazartesi sabahı hastalanarak işe gelemeyeceklerini söyleyince , bizimki sabahın 6'sında kudurdu , bu sabah zor attım kendimi evden dışarı olan bana olacaktı  Sanırım bu bebekleri artık konukomşuya dağıtacak elemanlarına vermeyecek 


yEdirne'nin menşur meyve sabunları...




Tarihi Belediye binası ;



Bu da ben , çok sıcak beaaa 

__________________

Hava o kadar sıcaktı ki , bu sıcakta güreşlerin yapıldığı Sarayiçi'nin kalabalığına girmeye sıktıramadık. Gidonu yine Karaağaç tarafına kırdık. Daha önce bahsetmiş olduğum ağaçlı Karaağaç yolundaki Söğütlük mesire yerine gidelim dedik.



Gençliğimizin geçtiği bu koruya bir otopark yapmışlar girişte para kesiyorlar. Motosikletlere beleşmiş , Eywalla dedik girdik.



Burası da çok kalabalık , her agacın dibinde bir mangal , kömür kokuları , et kokularına karışıyor ama serin püfür püfür.

Gençliğimizde nerede kuytu var neresi daha tenhadır çok iyi bildiğimden hemen bir kuytu buluyorum Meric'e nazır. ;)



Fotoğrafta önümüzdeki kara parçası geniş Meriç nehrindeki bir adacık. Ada ile kıyı arasındaki 5metrelik suyun kıyısına botları , çorapları çıkarıp seriliyoruz.



Ohhh süper serin 




Önceki resimlerden de farkettiğiniz üzere bu bölgede birçok böyle küçük patika var , süprizlere açık enduro yolları 



Bir süre bu serinliğin ve dinginliğin tadını çıkardıktan sonra saatin 16 olduğunu farkediyorum. Yavaş yavaş eve gidelim , hazırlanalım , biraz kestirip 18 gibi yola çıkalım diyorum. Zira ben fena halde yorgunum , dinlene dinlene gideceğimiz için karanlığa kalmayalım diye düşünüyorum.



Edirne'nin her tarafı tarih , sadece kayınpederin evinin balkonundan bakmakla bile tarihe tanıklık ediyorsunuz.






2 saatlik deliksiz bir uykudan sonra Karakaçan'ı yükleyip , Edirne'ye veda ediyoruz. İlk durağımız Necatiye Dondurmacısı 

Artık ne kadar yorgunsak , burada 1 saat kadar oyalanıyoruz. Burada topladığımız enerjiyle hiç durmadan Büyükkarıştıran'a kadar geliyoruz.Artık güneş batıp hava serinlediği için durup montun içliğini giyiyorum. Az bir yolumuz kaldı , son kilometrelerdeki kaza riskini aklıma getirip tempoyu düşüyorum ve saat 21:40'da Çorlu'ya giriş yapıyoruz 



Edirne gezilesi , görülesi bir yer. Kimbilir belki memleket diye öyle geliyor. Geçmişimiz , dostlarımız , anılarımız orada diye bu kadar özleniyor , hasret duyuluyor...

Seni seviyorum yEDİRNE...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder