18 Kasım 2011 Cuma

Kaz Dağlarında kısa bir tur 15-17 Temmuz 2011

Niyetimiz Balıkesir Motosiklet festivaline gidip dostlarla buluşmaktı fakat üyesi olduğum www.enduroist.com forumlarından tüm Enduroistler yan çizince , Semra ne yapacağız festivalde dedi  Haklıydı da aslında festival bahane , niyet Enduroistlerle beraber zaman geçirmeydi bu festivalde de. Eh hal böyle olunca bizde hazır Balıkesir dolaylarına niyetlenmişken gidelim Kaz Dağlarını gezelim görelim dedik.

Bu amaca istinaden Cuma sabahı saat 9:00 sularında evden çıktık. İlk molamızı 50metre ileride bir kafede kahvaltı için verdik 

Kahvaltıdan sonra Semra'yı fazla yormamak için düşük bir tempoyla Tekirdağ'a doğru gaz açtık. Tekirdağ'ı çevre yolundan geçip Malkara'ya 30km kala bir dinlenme tesisinde ikinci molamızı verdik.



Üçüncü molayı Korudağ'da vermeyi düşünüyordum ama dağ üzerinde Çanakkale istikametinde bir tesis göremeyince devam ettik , benzin de kritik noktaya gelince dağdan iner inmez ilk benzinciye girip uzun bir mola verdik.



Gelibolu'nda bir an buradan karşıya geçeyim dediysemde Kazdağları'nın virajlarına Semra'yı alıştırmak açısından Ecabat'a doğru devam ettim . Dördüncü molamız Ecabat-Çanakkale feribotunda motosiklet başında 




Feribotta karşılaştığımız Çan'lı bir motosikletli arkadaş Çan'a kadar bize eşlik etmeyi teklif etti. Çanakkale çıkışındaki EDS uygulaması ve yoldaki inşaat çalışmalarından bahsedince bizde kabul ettik. Aslında Çanakkale'de bankaya uğramayı düşünüyorduk ama bizde Çan'da uğrayıveririz dedik 

Yol arkadaşımız sakin bir sürüşle bizi yol üzerindeki bir kır kahvesine getirdi. Bozuk yolun yorgunluğunu çay ile atmak için nefis bir yerde beşinci molamızı verdik.



Yol üstünde çay molası verdiğimizde kendisinden kaz dağlarında görülesi yerlerin tarifini aldık. Aslında görülmesi gereken o kadar çok yer vardı ki kendisi bizim festival ve 2 günlük zamanımızı da dikkate alarak küçük bir liste hazırladı. Bu liste doğrultusunda ilk hedefimiz festival alanına yakın Kalkım'daki İda Otel oldu.

Çan'dan sonra Yenice'de yol sorunca iki alternatif sundular ; biri uzun fakat dümdüz bir yol diğeri ise tüm Enduroistlerin tercihi dağ yolu. İşte ilk defa o gün o dağ yolunda trafikte bir Enduroist'e rastladım. Yenice-Kalkım arasında Frances durmuş telefonla konuşmaya çalışıyor 

Durduk hal hatır sorduk ve Kalkım'a kadar beraber sürmeye karar verdik. 2km sonra Semra , bizde festivale gidelim bakalım sonra otele gideriz dedi. Kalkımdan sonra ben benzin alırken o 10dk Frances'le sohbet edince en azından 1 gece festival alanında kalma düşüncesi yeşermeye başladı.

Frances'in harika sürüşü eşliğinde dağdan inerek festival alanına geldik. Kayıt yaptırırken Enduroistleri sorduk kimse bilemedi. Kayıt yaptıralım buluruz dedik ama kimseleri göremedik. Gözlerimiz Emre'yi ve Enduroist pankartını aradı. Yorgun bir şekilde bir banka oturup dinlenmeye başladık. Emre'nin telefonu ulaşılamıyordu , kamp alanında da telefonlar bir gidip bir geldiği için baştan Emre'nin kamp alanında olduğunu düşündüm . Daha sonra Emre'nin diğer telefonunu arayınca acı gerçekle karşılaştım. Sevgili Emre bu organizasyona iştirak edemeyecekti : (

Frances , Semra benimle kalabilir dedi , bende ogün Çorlu'dan festivale katılacak olan Ahmet veya Gökhan'ın çadırında kendime yer bulabilirim diye umud ediyordum derken bir baktık Enduroist Fatoş ablaaa 

Onlarda ailecek tatillerinin bir bölümünde festivale uğramayı düşünmüşler , ne de iyi etmişler harika bir gece geçirdik.


Onların ardından Gökhan , Seçkin ve Ahmet'te festival alanına geldiler.



Çadırların kurulmasından sonra yemek hazırlıkları başladı. Semra ablalarından kamp yaşamını öğreniyor. Minik kamp tencereleri çok şirin 



O gece Semra Frances'in cadırında Fatoş ablanın temin ettiği deniz yatağı üzerinde , plaj havlusunu uyku tulumu olarak kullandı. Tek sınıkıntısı yatağın gıcırtısının Frances'i rahatsız etmesinden endişe etmesiymiş. Ben ise direk montumla beraber ilk olarak Ahmet'in çadırında sonra bir bankta daha sonra Gökhan'ın şezlongunda köpeklerle oynaya oynaya sabahı ettim 

Cumartesi sabahından bir baba-oğul portresi Enduroist Mehmet abi ve sevili Cem 



Enduroit Ankara ekibinden Mesut hocam sabah bize katıldı ;



Ardından Balıkesir Motosiklet festivalinde Enduroist Motosiklet Klübünü temsil edenler hep birlikte bir gurur pozu verip , biz müsadelerini istedik. Kazdağları geniş , gezilecek görülecek çok yer var.



Ahmet-Seçkin ve Gökhan'la birlikte bizde festival alanını terkettik.
Edremit'ti geçip Akçay tarafına döndükten sonra biz kahvaltı etmek için onlardan ayrıldık.


Festivale katılan tüm Enduroist'lere , aramızda olamasa da bizi oralara davet edip Kazdağları'nın güzelliklerini görmemize vesile olan Emre'ye çok teşekkür ediyoruz.

__________________


Cumartesi sabahı Tekirdağ ekibinden ayrıldıktan sonra Edremit-Akçay arasında kötü denilebilecek bir yerde kahvaltı molası verdik. Uzunca bir mola oldu zira ne yapacağımızı , nereye gideceğimizi tam kestemiyorduk. Yolda karşılaşıp tarif aldığımız yerlerin listesinide kaybetmiştik sadece aklımızda bir kaç yerin ismi kalmıştı. Durduğumuz yerde de bir harita bulamayınca Altınoluk'ta yazlığı olan komşumuz Gürcan abiye gitmeye karar verdik.

Altınoluk dolaylarında telefonlaşarak yolda Gürcan abiyi beklemeye başladık.

Amele yanığının kralını yapacağım bu gezide 



Biraz sonra Gürcan abide Cbf'i ile görünüyor.



Gürcan abi 4-5 yıl önce yaz tatilini geçirmek üzere bu taraflarda bir yer ararken tesadüf Altınoluk'ta bir ev kiralamış , ogünden beri 365 gün aynı evde kirada  15 gün Çorlu'daysa 1 ay Altınoluk'ta. Bundan iyi de rehber bulunamazdı hani 

İlk durağımız efsanevi Hasanboğuldu Sütüven şelalesi ;







HASAN İLE EMİNE'NİN ACI ÖYKÜSÜ

Ünlü Türk öykü ustası Sabahattin Ali (1907-1948) annesi tarafından Edremit'lidir.Yörede anlatılan bu trajik öyküyü dinlemiş ve ona edebi bir form kazandırarak öyküyü ölümsüzleştirmiştir.

Bugün olduğu gibi 1800'lü yılların sonlarında da Edremit pazarı Çarşamba günleri kurulurdu. Yörenin tüm köylüleri Çarşamba günleri Edremit'e gelir malını satar, ihtiyacını alırdı. Kazdağı'nın 1500 m yüksekliğinde, Sarıkız zirvesinin eteğinde kıl çadırlarından kurulu yüksek obanın güzel kızı Emine de böyle bir Çarşamba günü Edremit pazarına iner ve Zeytinli Köyü'nün yakışıklı delikanlısı ile gözgöze gelir.



Sevdalanan iki genç her Çarşamba günü buluşurlar. Emine beş saatlik yoldan getirdiği sütü, peyniri, balı Hasan'a verir, bahçıvan olan Hasan'dan ihtiyacı olan sebzeyi alırdı. Pazar dönüşü birlikte zeytinli Köyü'ne kadar yürürler, Emine oradan ayrılır ve daha dört saat sürecek olan zahmetli dağ yolundan obasına dönerdi.



Gençler evlenmeye karar verirler. Hasan'ın içgüveysi olarak obaya gitmesi sözkonusudur. Onu babasız büyüten annesi oğlunun mutluluğu uğruna yalnız kalmaya razıdır. Emine'nin ailesi ise bu evliliğe karşı çıkar. Oba yörük obasıdır, Emine de yörük kızı. Aile, Hasan'ın zor doğa şartlarına dayanıp dayanamayacağını sınamaya karar verir. Sınav başarılı olursa Emine'yi istemiş olan obanın gençleri de yiğitlik gösteren Hasan'ı kabulleneceklerdir.



Hasan annesi ile helalleşir, anlaşma gereği 40 okka (yaklaşık 60 kilo) tuz dolu çuvalı sırtlanır ve Emine ile obaya doğru yola çıkarlar. Önlerinde dört saatlik zorlu bir dağ yolu vardır. Bir saat sonra Beyoba Köyü'ne varırlar. Tuz hasan'ın sırtını yakmaya başlar.İkinci saatte şimdiki Sutüven Şelalesineulaşmışlardır. Yol dere içinde kaybolmuş, taştan taşa atlamak Hasan'ı yormuş, dizleri titremeye başlamıştır. Gökbüvet'e geldiklerinde Hasan'ın gücü biter ve yere düşer. Emine çaresizlik içinde Hasan'ı yüreklendirmeye çalışır, ancak hasan ayağa kalkamaz. Emine'ye yalvarır, başka yerlere kaçmayı teklif eder.




Emine ise katıdır,ailesine ve obasına söz vermiştir.Hasan'ın yakarışlarına yanıt vermez ve çuvalı sırtlayarak obanın yolunu tutar.Hasan ise ardından "beni bırakma,senin köyüne gelemiyorum,köyüme de dönemem"diye acı acı haykırır.Emine derenin uğultusuna karşın Hasan'ın umutsuz çığlıklarını hep duyar.Obaya vardığında çok pişman olur ve geri dönmek ister.Ancak ailesi gece vakti onu ormana bırakmaz.

Sabahın ilk ışıkları ile Emine,doğru Gökbüvet'e koşar ama Hasan yoktur.Annesine gider,Erdemit'e koşar ancak kimse Hasan'ı görmemiştir.Bir daha obasına geri dönmeyen Emine kulaklarında Hasan'ın onu çağıran sesiyle dere boyunca mecnun gibi dolaşır durur.Günler sonra Hasan'a hediye ettiği çevreyi Gökbüvet'in çılgın suları içinde fark eder."Yanına geliyorum Hasan" diyerek be çevre ile kendini ulu çınara asar.O gün bugün Gökbüvet'in adı Hasanboğuldu,dallarını büvetin suları içine sallandıran çınarın adı Emine Çınarı olur.



Her ne kadar dereye inmek tehlikeli ve yasak olsa dahi biz İNDİK DEREYE 





Hatta inmekle de kalmadık girdik dereye taş bulamadık 



Çok güzel yerler azizim , mutlaka görülmesi , teneffüz edilmesi gereken yerler...



Sutüven Şelalesi piknik alanına nasıl ulaşılıyor?

Altınoluk - Edremit karayolunun 20. km’sinden sola, dağa doğru Zeytinli Köyü sapağından giriyorsunuz ve köy çıkışındaki dar köprüden hemen sonra Beyoba köyüne ulaşıyorsunuz, Beyoba köyünün girişinden sola inen toprak yolu izlerseniz 2 km sonra piknik alanına varabiliryorsunuz.

Piknik alanında birşeyler yiyip içebileceğiniz bir tesis var. Ama daha cazip olanı, şelaleden yukarı doğru dere boyu ilerlediğinizde yöresel yiyecekler ve mevsimine göre meyva sebze satan köylülere rastlayabiliyorsunuz.

__________________


Bir sonraki durağımız Mitolojide AFRODİT’İN GÖZYAŞLARI ismiyle anılan AĞLAYAN ŞELALE, İda Dağı’nın en güzel ve en çarpıcı köşesi, Güre’nin yanıbaşındaki vadide yöresel ismiyle Patlak Çınar mevkiinde bulunmaktadır. Çam, söğüt, anıt çınar, ıhlamur ağaçlarının rengarenk köklerini seyre doyamayacağınız gibi, hiç tahmin edemeyeceğiniz uzunluktaki ağaç köklerinden şırıl şırıl akan suların ve kuş seslerinin bir araya toplandığı güzellikler cümbüşü, doğa harikası bir yer...




Yorgunluktan fotoğraf makinesini çıkarıp ayarlamak çok zor geldiği için burada pek fazla fotoğraf çekmemişim bu fotoğrafı Fotokritik sitesinden Sn.MK61'in portfolyosundan izinsiz aldım

Bu da benim otomatik ayarlarda çektiğim kare 





Harika bir yeşillik , sırıl sırıl su seslerini bastıran Ağustos Böcekleri...



Şelalenin yukarısında , şelaleye inen noktada bir kır lokantası var , Semra burada tavuk şiş tercih etti , biz kiremitte köfte , her ikiside enfesti tavsiye ederim ama yorgunluktan yine yemekleri fotoğraflamamışım. 



Yemeği bu taracalarda sipariş edebiliyorsunuz veya bu taraçaları günlük kiralayıp kendiniz pişirip kendinizde yiyebiliyorsunuz 




Semra bu gezide kendini aştı , nerde bir dere görse indi 

Cumartesi gününü burasıyla kapattık. En azından ben öyle sanıyordum zira korumalı mont , eldiven ve kask üçlüsüyle bu sıcakta yol yapmak , her durakta bol su içmeme rağmen beni fena halde yormuştu. Dönüşte Altınoluk'ta çay içeriz dedi Gürcan abi iyi dedik.

Meğer onun dediği Altınoluk , Altınoluk Köyü'ymüş. Tepede bir yerde yine beni şaşkınlığa düşüren bir köy meydanında Edremit körfezinin mavi sularına karşı ardı ardına çayları yuvarladım. Onlar Koruk suyuyla , Karadut suyu içti , ben öyle faydalı şeyleri sevmediğimden çayladım kendimi 

Altınoluk köy meydanından manzara ;



Altınoluk köyünde bir sokak arası ;



Bir köy evi bahçesi , bana çocukluğumu hatırlattı 



Ve köy meydanından biraz yukarılara çıkınca görünen bir körfez manzarası ;



O geceyi Altınoluk sahilde mehtap altındaki körfez manzarasını seyrederek kapadık. Ertesi sabah saat 9 sularında evden Mıhlı Çayı , Başdeğirmen köprüsüne doğru yola çıkıyoruz. Bugünkü rotamız Mıhlı çayı ve köprüsünü gördükten sonra Adatepe köyünde kahvaltı etmek ve ardından Assos'a geçip dönüş yoluna koyulmak.


"Yol , Selton tesislerinin yanından içeri giren toprak yol takip edip aracınızla yaklaşık 5 km ilerlemenize izin veriyor ondan sonrası size kalmış patikayı takip ederseniz sizi baş değirmene götürecektir."

 Diye bir bilgi buldum internette fakat biz Cbf150'lerle Çok yakınına kadar gidebildik.




Görmek lazım  Semra fırsatı kaçırmadı yine indi dereye 


İnternette burası için yaptığım araştırmada restore edilmiş bir değirmenden bahsediliyor , restoreli mi bilmem ama mezbelelik olduğu kesin. Fotoğraflamak bile içimden gelmedi açıkçası 

__________________


Ve kahvaltı mekanımız Adatepe ;

ADATEPE Ege Denizinin doğu kıyısında,İda Dağının batı yamaçlarında,Edremit Körfezinin kuzey ucunda bulunmaktadır. Yerleşim antik çağlarda başlamış, İliada destanında "Gargaros"olarak adıgeçen bölgededir ve yerleşim günümüzde de sürmektedir. Köyün bulunduğu bölge Truva , Leleg, Midilli, Pers, Atina, Roma, Selçuklu, Osmanlı hakimiyetleri görmüş ve bunların izlerini taşımaktadır. Yüzyılların birikiminin oluşturduğu taş işçiliğinin örnekleri köyde mevcut binalarda görülmektedir. Çevrede betonlaşmanın başlaması nedeniyle köy 1989 yılında SIT alanı ilan edilmiştir. Bugün,daha önceden mevcut evlerden başka yeni ev yapılamamakta,mevcut ayakta olan evler aslına uygun restore edilmekte,yıkık durumda olan evler ise köydeki mimariye uygun yeniden inşa edilmektedir. (Bunlar için Anıtlar Kuruluna proje ile başvurulması gerekmektedir.) ZEUS ALTARI antik çağdan kalmış olup,köyün denize bakan tepesinde bulunmaktadır. Köyde bulunan tarihi eserler Çanakkale Müzesi tarafından koruma altına alınmıştır. Köy camii Selçuklu yapımıdır.



Köyün Türk yerleşiminin ilk olarak Selçuklu döneminde Orta Anadoludan getirilenlerle başladığı, 19.yüzyıl içinde Midilli Adasından hizmetli olarak getirilen Rumların , zamanla yerleşmesi sonucu Rum nüfus arttığı ve Türklerle Rumların beraber yaşadığı köyün yaşlılarınca söylenmektedir. Evler, mimari özelliklerden dolayı görsel olarak Türk ve Rum Tipi olarak ayrılabilmektedir. Kurtuluş Savaşından sonra yapılan "Mübadele" sonucu Rumlar Yunanistan'a gitmiş,boşalan yerlere de Midilli ve Girit'ten gelen Türkler yerleştirilmiştir. 1950 senesinden sonra parti kavgası nedeniyle köyde boşalma başlamış ve köyün yarı nüfusu köyü terketmiştir. Sahil kesimlerinde yerleşimlerin artması,ticaretin sahile kaymasına neden olmuş ve köydeki geçim kaynaklarının azalması ile geri kalan nüfus da sahile ve büyük yerleşim yerlerine gitmiştir. 1960 lardan sonra köyde çok az nüfus kalması sonucu mevcut evler bakımsızlıktan yıkılmaya başlamış,kalan yerler de genellikle ağıl ve ahır olarak kullanılmıştır.

Adatepe Çanakkale İl Merkezine 105 km, İlçesi olan Ayvacık'a 35 km.uzaklıkta Edremit Körfezi İda dağları yamacında olup,son sayıma göre de tüm nüfusu 427 kişidir. Köy sahilden karayolu ile 4 km.yukarıda,Zeus Altarı'nın bulunduğu tepe'nin ardında çam ve zeytin ağaçları ile çevrilidir. Sahilden bakıldığında görülmez. Bu bölgedeki köyler korsan saldırılarından korunmak için tepelerde kurulmuşturlar. Ancak diğer köyler sahilden görülebilirler. Tehlike kalktıktan sonra sahilde yerleşimler başlamış, Adatepe'nin liman ve gümrük yeri olan Küçükkuyu gelişmiş,Adatepe'nin sahil kesimlerini bünyesine katarak Belediyesi olan bir belde haline gelmiştir. Köyün kuzeyde orman sınırındaki kesiminde de Yörükler tarafından ayrı bir mahalle kurulmuş,bu mahallenin nüfusu çoğalmış ve muhtar burada oturanlar tarafından seçilmektedir. Çanakkale ilinde arazisi en büyük olan köydür.Adatepe Türkiye'de eskiden Kanalizasyon tertibatı olan ender köylerden biridir. Köyün iç yolları ile sahile inen 4 km. uzunluğundaki yol zamanında taş kaplama ile döşenmişti. Eskiden bu kadar gelişmiş bir köyken, yol ancak 1999 senesinde asfalt kaplanmıştır. Eskiden 500 hane olduğu söylenen köyde hamam, fırın, kahvehane,meyhane,kunduracı, berber, zeytinyağı fabrikaları gibi tüm esnafın bulunduğu köyde bugün bir bakkal bile yoktur.Kalıntıları durmaktadır. Köy SIT alanı ilan edildikten sonra,büyükşehirlerde oturan entellektüel kesim tarafından ilgi görmüş,eski binalar satın alınarak restore edilmeye başlanmıştır. Yardımlaşma ile köy temizliği yapılmaktadır.Sokaklara çöp bidonları koyularak,çöplerin etrafa atılması önlenmekte,ayrıca düzenli olarak sokakların temizliği yaptırılmaktadır.



Bu binalar restore edildikçe köyün maddi ve manevi değeri yıllar içinde gün geçtikçe artmaya başlamıştır. 2000 yılı itibariyle yaklaşık 100 ev restore edilmiştir. Ancak restorasyonlar için devletin hiçbir katkısı olmadığı (kredi v.s.)gibi çeşitli mevzuat zorlukları ve engelleri ile mücadele edilmek zorunda kalınmaktadır. Yeni yerleşmeye başlayanlar köye aynı zamanda çeşitli maddi ve manevi katkıda bulunmaya çalışmaktadırlar. Ancak burada da Muhtarlığın Türkmen mahallesinde olması ve köyün gayrimenkullerinin daha önceki idareciler tarafından uzun vadeli kiralamalarla bloke edilmesi ve mevzuat zorlukları engelleyici olmaktadır. Köyde şu anda konaklama için az da olsa imkan vardır. (Bak.»Konaklama) Köyün su sorunu ise 2002 yılında halledilmiştir. Gerek kaynaktan gelen hattın, gerekse köy içindeki hatların çok eski olması ve gelen suyun kapasitesinin azalması, ayrıca yerleşimle birlikte yeni yaşam tarzı nedeniyle kullanılan suyun artması, bahçelerin düzenlenerek sulanması eski sisteme göre gelen suyun yetersiz kalmasına neden olduğundan, köyün içhatları 2002 yılında yenilenmiş,ayrıca Köy Hizmetleri tarafından civar köyleri tevzi edilen grup suyundan Adatepe'ye de bağlantı yapılmıştır. Köydeki faaliyetsiz ilkokul binası,valilikten kiralanarak, restore edilmiş ve seminer, konferans,atölye çalışmaları yapılan bir mekana;ADATEPE TAŞ MEKTEP'e dönüştürülmüştür.Yaz aylarında faaliyet göstermektedir.

Kahvaltımızı çok şirin ZEUSHAN'da yaptık ;



Semra burayı çok sevdi , sırf bir gece burada konaklamak için bu yolu yeniden yapacağız 



Kahvaltıdan sonra Gürcan abi yediklerimizi eritmek için sizi Zeus Altarına çıkarayım dedi iyi dedik.







Başladık bir tepeye sarmaya , araç girişi yasakmış oysa Karakaçan araçtan sayılmazdı ama neyse , tabana kuvvet başladık çıkmaya daha ilk 300metresinde Semra da bende su kaynattık. 700metrelik bir yol. Yol boyunca vazgeçenleri gördük ama Gürcan abinin kondüsyonundan utanıp yola devam ettik.

Zeus sunağının üzerinden görünen manzaranın bir kısmı bu , bakarken bile klimalı odamda sıcak basti billahi ;



Benim çekmediğim birkaç fotoğraf daha ;

This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 1024x768.








Burasıda sunağın alt tarafındaki gölge , ilginç bir kaya oluşumu üzerine yapılmış bu sunak.



Bu resimden sonra hiç resim çekmemişim. 

Bu Zeus'un Altarına az daha ben kurban gidecektim canımız çıktı buraya çıkana kadar. Hesapta Assos'a uğramak vardı gözüm kesmedi bir başka hafta sonu kaçar geliriz dedim ve Çanakkale'ye gaz açtım.

Gelirken 70-80km hız ortalamasını dönüş yolunda Semra'nında biraz alışmış olmasıyla 80-90km ye kadar çıkardım. İlk molamızı Çanakkale yakınlarında bir Petrol Ofisi istasyonunda vererek redbull takviyesi yaptım. Sıcak bir yandan , yüzümüze vuran yalın rüzgar bir yandan kaybettiğimiz su fena yorgunluk yapıyordu. Uzun sayılabilecek bir molanın ardından ikinci molayı Çanakkale-Ecabat feribotunda verdik. Kapılar kapanmadan son anda attım kendimi içeri , önümde boş yer olmadığından arka lastik kapakta kaldı ama kapak kapanınca Karakaçan kıçını başını sokacak yer buldu kendine mecburiyetten.

Geçiş esnasında yanımızdan te büle bişii geçti , bakmayın fotoğrafta belli olmuyor ama bayağı irice bişeydi. Oregon Highway yazıyordu üzerinde birazdan google efendiye soracağım ne bu diye ;



Dümen suyu bizi biraz sarssada Karakaçan sıkıştığı yerden pek kıpırdayamadı.

Üçüncü molayı Gelibolu iskelesinde yine çaylayarak verdik. Gelibolu Korudağ arasında eski kasa bir cbf150 sürücüsü artistik yapınca alırım anahtarını dedim , gazladık. Karakaçanda iki kişi ve depoüstü çanta , topcase yüklü olmasına rağmen nasıl gaza geldiyse 500metre kadar fark attık. Diğer Cbf sürücüsünün bize yetişmek için motorun üstüne yatmasını falan izlemek keyif vericiydi. Korudağ'daki dinlenme tesisine tapagaz gelmemize rağmen maksimum süratimiz 95'i geçmedi , geçemedi  Ona rağmen Semra bir daha gelmem böyle hızlı gidersen dedi  Hal böyle olunca daha büyük motoru neyleyim 

Korudağ dinlenme tesislerinde yemeğimizi yerken Baldız ve Bacana'ğın da Korudağ eteklerindeki bir balıkçı köyünde yemekte olduklarını öğrendik. Onları çaya davet ettik burada sohbet ilerleyince bir hayli oyalanmışız dördüncü molamızı uzuuun bir süre Korudağ'da verince beşinci molayı Malkara yakınlarında trafikte ikinci Enduroisti görünce verdik.


Enduroist Empry Murat yanımızdan geçerken selam verdi , birbirimizi sonradan tanıyınca da bir korna semfonisi oluşturup kenara çektik. Kısa bir sigara molasından sonra yola Tekirdağ'a doğru gaz açtık.



Malkara'dan sonra yol çok yorucu geçti , hava karardı trafik arttı. Bir süre sonra yoldan gözünü ayırmayan Semra'da sırtıma başını koyunca tempoyu arttırdım Tekirdağ'a konsantrasyonum bozulmaya başladığı bir anda girdik , yavaş ve pür dikkat bir halde altıncı mola yerimize geldik.

Tekirdağ-Çorlu sapağı tamamen kilit haldeydi. Karakaçan tüm kıvraklığıyla aralardan sıyrılıp , emniyet şeridine , sol refüj dibinden , orta şerit boşluğuna geçerek yavaş yavaş hedefine ilerledi , Çorlu'ya döndükten sonrada sakinleyen yol ve serinleyen hava sayesinde yavaş yavaş evimize geldik.

Eve girdiğimizde saat 23:30'u gösteriyordu.

Harika bir haftasonu geçirdik. Herşeyden önemlisi Semra motosikletle gezme olayını sevdi , kamp fikrine alıştı , Enduroistlerle tanıştı ve sevdi. Yakın zamanda belki konaklamalı bir İğneada , Kıyıköy koşusu olabilir.

Bu harika haftasonunun tohumlarını atan sevgili Enduroist Balıkesir Şubesinden Emre'ye ve bu hafta sonu süprizlerle bizimle olan tüm Enduroistlere bir kez daha teşekkür ediyorum iyiki varsınız.  


Canlar Makina , Canlar A.Ş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder