10 Kasım 2012 Cumartesi

Tehlike benim göbek adım ;)



Tehlikelerle dolu bir hayatım oldu benim.
Tahta kılıcımı yontarken kıymık battı mesela...
Hıdırellez ateşine düştüydüm bikere de ayağımı banyonun kurnasının altına tuttuyduk.
Gözümün önünde bir barajın yıkıldığına şahit oldum!
sokağın kenarından akan suya , kendi ellerimizle yapmıştık oysa :(






Basket potasından düştüm.
Tarlasındaki başakların arasında saklambaç oynadığımız aga fışkınla kovaladı bizi.
Guguççuk vurmaya gittiydikte köpekler kovaladıydı bi keresinde de. Kurt köpeee...
Çok kalp kırdım , çok kafa attım da en çok cırmıkladıklarıma yanarım bu hayatta.
Trakonya deldi elimi , geri geri yüzdüm kıyıya kadar.
Ağacın dibinden kucağıma topladığım armutlardan karıncalar sardı dörtbir yanımıda aklım o zaman çıktıydı aslında...
Karınca döğüştürmeye o gün başladım.

Uzatmayayım ,
tehlike benim göbek adım ;)

Canlar Makina , Canlar A.Ş.

29 Mart 2012 Perşembe

Yahu ben yine düştüm Ama sor bi niye düştüm :) 25 Mart 2012




Harika bir haftasonu güneşini Birinci Cihan Harbi’nin en sıcak cephesinde , şehitlerimizi anarak değerlendirmek isteyen Enduroist’ler olarak 24 Mart 2012 sabahı yola koyulduk.
Güzel bir sürüş ardından , güzel bir kamp yaptık ve kampı kaldırdan sonra da tarihi yarımadayı gezmek üzere yola koyulduk.
Sağolsun Çan’dan Ercan abi bize bu gezide rehberlik etmek üzere sabah kamp alanında aramıza katılmıştı onun liderliğinde sürüşümüz devam ederken Kilitbahir’de arka lastiğin kilit olmasıyle geleneksel “lowside”ımı gerçekleştirmiş oldum



http://g.co/maps/gbqs4


Peki ben neden düştüm ?
Virajda arka lastik kitlendiği için mi düştüm?
Yüzeysel olarak bakıldığında evet , fakat kazalara yüzeysel olarak bakıldığından ders alınması pek mümkün olmuyor öyleyse biraz derinlemesine bakalım bu mevzuya .
Kendimce olayın bir teatisini yaptığım zaman maddeler halinde şu sonuçları çıkardım;

-Dostumuz İkarus hala bana birşeyler öğretememiş

-Yabancı bir motosiklette limitleri fazla zorlamak

-Motosiklete ve kendine aşırı güven

-Dalgın bir zihin

-Rahatsız bir görüş

-Çalan müziğin haleti ruhiyeye etkisi

-Grup sürüşüne uygun olmayan bir grubun , grup halinde sürmesi

-Arkansaslı Hakkı

Benim düşmeme sebeb olmuştur.

Her nekadar olayın derinine inip bu maddleri irdeleyecek olsam da , meraklanan arkadaşlar için yüzeysel olarak olay anını biraz tasvir etmeye çalışayım.

Kilitbahir müzesinin olduğu sağ viraja kendimce aşırı hızlı yaklaşıyorum , zira önümdeki arkadaşa yetişebilmek için düzlükte Karakaçan’a iyi gaz beslemişim ve yüksek vitesteyim.

Viraja yaklaşınca artık kullanmaya alıştığım ön frene asılıyorum yavaşlayabildiğim kadar yavaşlıyorum , düşen hızımı yeterli görüp freni bıraktığım anda virajın açısını farkediyorum çok yatmam lazım.
Yatarım yatmasına , lastiklerim bir harika ama o yatışa sağlam tork lazım vitesim çok yüksek , inmiş olduğum bu hızda Karakaçan hayatta gaz yemez.

Kaçta yer? 2’de yer.

Motor yatmaya başlarken çatçat iki vites birden inip sağ gidonu iteliyorum debrajı bırakmamla beraber film kopuyor.

Motorun sertçe yere vurduğunu görüyorum , deniz gökyüzü birbirine giriyor.
Sırtüstüyüm , nerem ağrıyor diye düşünüyorum.
Arkamda kim vardı hatırlamıyorum , bana vurup vurmayacağını dert etmiyorum zira şimdiye kadar üstümden geçmiş olmalıydı.
İyiyim anlamında başparmağımı yukarı kaldırmaya niyetleniyorum canım istemiyor.
Sadece uyumak istiyorum o anda , mışıl mışıl sıcacık…

1 saniye… 2 saniye.. 3 saniye..

Vizörden iki kişi görüyorum hayal meyal , bakıyorlar konuşuyorlar ama yanıma gelmiyorlar , kaskları var ikisininde bizimkiler...

Paniklemesinler , kendimde olduğumu anlasınlar diye hareket etmem lazım hareket etmeye korkuyorum ,hala şoktayım sanırım.

En azından bi hareket yapmam lazım vizörü açıyorum , biri sol elimi tutuyor yüzüme eğiliyor ağrım yok diyorum.

Yok ağrım sadece sağ ayak bileğim burkuldu sanrım , elden destek alıp sağ dizimi kırıyorum sağ ayağımın tabanını yere basıyorum hareket ederken sızlama yok bilekte .

Sağ yanımda Özer abiyi görüyorum sağ elimi uzatıyorum , eğilip elimi kavrıyor.

Kalkmaya yelteniyorum.
Yat diyorlar , haklılar şoktayım kalkınca kellenin lök diye yere düşme ihtimali var

İyiyim , kafayı yere birkaç kere vurduğumu hatırlıyorum , arkadan gelenler olduğunu , grup sürüşünü , Özer abiyi tanıyabiliyorum , yattığım süre boyunca kendimi dinledim sağ ayak bileğim sızlıyor.
Belki sol kalçamdakini de sızıdan sayabiliriz ama sol dizimdeki tamamen fasulyeden bir ağrı…

İyiyim aga kaldırın beni … Kendim kalkıcam ama sağ bileğimden emin değilim. Trafiği kapatmayalım diyorum.

Emin misin , iyimisin nidaları arasında yolun sağ tarafına oturtuluyorum.

Keşke yazlık falan diye düşünmeyip motosiklet botlarını giyseymişim , içine gasteaa falan bişiiler ekleyip idare ederdim.Bu kışlık normal botlar bileği fazla büktü , belki de ipleriyle sıktığım boğaz kısımları ayağımın daha fazla bükülmesini engelledi daha fazla korudu. Bugün botları inceleyince sağ ayak ucun yere değince ayağımın üstü asvalta sürtmüş , burkulmanın yönü buymuş.

Oturduğum yerde İlker botlarımı çıkarmaya çalışıyor , gerek yok yahu diyorum.
Yok illa çıkaralım bakalım .
Aman Allahım assolist olsam bis için ısrar etmezler bu kadar.
İyi diyorum çıkarın ama yok bişey sanırım sadece burkuldu.
Açıyorlar ayağı , sıyrık morarma şişme yok , elle yoklamada sızı yok…
Yok bişey yahu derken bir yandan da bir sıkıntısı var mı diye bileği sağa sola yukarı arkaya Ortadoğu ve balkanlara doğru çevirip duruyorum.
Huaaaaaahhh amaniiin ne biçim acıdı laaaa….

Bir noktaya dönerken bilek , feci canım yandı , sesi duyan yine başıma toplanıyor Frances elinde mavi soğutucu pedlerle bekliyor , İlker bileğimi mıncıklayarak neresinin ağrıdığını bulmaya çalışıyor pedleri oraya yapıştıracak da ağrımıyor ki şimdi

Yoklamayla acıyan bir yer yok.

Hakkı abi hangi pozisyonda acıdı diye soruyor , tüm pozisyonları deniyorum Hakkı abi için ama yok uygun pozisyonu bir türlü bulamıyoruz.

Olsa olsa burasıdır diyerek iki pedi de yapıştırıyorlar bileğime.

Bileğimde pedlerle kalakalıyorum yolun kıyısında , nası düştü , şöyle mi böyle mi sesleri geliyor.
Karşıdan müze bahçesinden bir hanım ambulans çağırayım mı diyor gülüyorum içimden yok yahu hem biner giderim , hem yürür giderim o kadar değil diyorum.

İlkere sesleniyorum , bilader nasıl çıkardıysan bu çorabı öyle sok bakalım yerine , böbrek koruması var belimde eğilemiyorum

Hakkı abi gidona baksana ya ne durumda diyorum , İlker’in bota son düğümü attığı sırada everything its okey diyor Hakkı abi , seke seke caddeden geçerek eşşolueşeğin yanına geliyorum (Karakaçan) .
Yaydı yine kendini sıpa yola boylu boyunca.

Seke seke yürüdüğümü görenler yine telaşlanıyor , yok birşeyim arkadaşlar , tedbir olarak basmadım ayağımın üzerine diyorum ki gerçekten de tedbir amacıyla basmıyorum.

Biraz nazlandıktan sonra Karakaçan anırmaya başlıyor ve biz yine yola koyuluyoruz.

Çanakkale Şehitler Abidesine gidiyoruz…

Niye düştüm ben?

Sürekli bunu düşünüyorum.

Farkındayım aklımdan çıkarmam lazım yine grup sürüyoruz , zihnimin sürüşte olması lazım ama atamıyorum kafamdan , uyuklar gibi de bir halim var sürerken.
Gözlerim kapanıyor sanki?
Kenara çekmeden önce emin olmak istiyorum sürüp süremeyeceğime , niye gözlerim kapanıyor , düşünce aldığım darbeden mi acaba diye düşünüyorum.

Olmasın diyorum , yalnız yaptığım uzun sıkıcı yolculuklarda yaptığım gibi ayağa kalkıyorum. Motorda zıplıyorum , kollarımı sallıyorum. En nihayetinde vizörü açmak aklıma geliyor oh beee …

Vizor kapalı olunca olayın harareti yakıp kavurmuş meğer beni , rüzgarı hissedince kendime geliyorum.

Abide’yi gezmek yerine motorların başında kalıp zihnimden kazanın etkilerini atmaya çalışıyorum. Gerisi kendiliğinden geliyor , güzel bir sürüşle eve dönüyorum. Sıcak bol köpüklü bir aromaterapiden sonra miss gibi yatağa giriyorum. Bugün de ölmedim anne


Gelelim ilk önce sıraladığımız şu maddeleri biraz inceleme kısmına.

-Dostumuz İkarus hala bana birşeyler öğretememiş

İlk madde malum ikarus sendromuna yenildim.
Hakkı abi bana sollamalarda bile motoru gerekli gereksiz yatırdığımı söylemişti.
Sebebi lastiklerimdi abi. Eski lastiklerime nazaran bu lastikler öylesine harika yol tutuyordu ki her fırsatta tadını çıkarıyordum.
Biraz daha yat , biraz daha , dur bakalım ne zaman salacak , biraz daha….
Hep biraz daha fazlasını denedim bu lastiklerle ve kendi limitlerimde onun limitlerini bulamadım.

-Yabancı bir motosiklette limitleri fazla zorlamak

Yahu bu adam Karakaçan’la düştüm diyor ama ikinci maddede yabancı motor diyor?
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyenleriniz olacaktır.
Haklıdırlar aslında : )
Cumartesi günü kamp alanına giderken sanırım Ecabat girişinde durup arkadan gelen grubu beklemiştik , bu esnada motor ayaktan devrilmiş gidon yamulmuştu. Sonrasında da sürekli titremeye başladı.
Ayrıca vites pedalı yükselmiş . Belki o anda belki başka bir zaman fren pedalı da daha aşağı kaymıştı. Bu sebeble Pazar günü gidonu sürekli sıkı tutmak zorunda kaldım.
Eh lastiklerinde durumunu belirtmiştim.
Sadece bu kadarla kalmıyor üstelik.
En büyük etken , hatta belkide ana etken 38lik arka dişlimi yola çıkmadan bir gün önce 40 dişli ile değiştirmemdi.
Karakaçan bu sebeble tamamiyle farklı bir karaktere bürünmüştü.

-Motosiklete ve kendine aşırı güven

Dedim ya lastikler eski Duro’lara nazaran daha iyi kavrıyor , viraja daha rahat girip frenlemede kızaklama yapmıyor diye , işte bu sebebden mütevellik Karakaçan’a güvenim had safhadaydı. Kendime güvenim ise ezelden haddini aşmış durumda

-Dalgın bir zihin

Yola çıktık eksik birşeyler var.
Bir süre sonra güneş gözlüklerinin olmadığını farkettim başladı mı bende bir düşünce , nereye koydum diye
Kaybolmasını geçtim ihtiyacım var onlara , takmam lazım. Acaba aldım mı? Kamp yerinden aldıysam nereye koydum? Acaba ilk mola yerimiz neresi olacak , bu molada gözlükleri arama fırsatım olacak mı?

-Rahatsız bir görüş

Güneş gözlüklerim yok dedim ya beya


-Çalan müziğin haleti ruhiyeye etkisi

Bursa’da düştüğümde Nilüfer’den İntizar çalıyordu. Bu sefer Coşkun sabah Anılar’ı söylüyordu.
Hadi Nilüferi anladım da Çoşkun Sabah nerden çıktı kardeşim sabah sabah, uykumu getiriyor sürüş esnasında duygusal şarkılar.
Üstelik tarzım değil…

-Grup sürüşüne uygun olmayan bir grubun , grup halinde sürmesi

Bu gezimizde grupta tecrübeli tecrübesiz sürücülerin bir arada sürmesi sorunsalından ziyade dar , virajlı üstelik kalabalık bir rotada 14 motorun bir arada sürmeye çalışması bence de bir olumsuzluktu.

Özer ve Hidayet abi gayet kendince sürebilirken ben onların hızına ayak uyduramıyordum. Onlara ayak uydurabilen Frances ve Tekin abi yanlarında Mert’te olduğu halde bizi arkadan takip ediyordu.

Ben o tempoda gidince reflekslerim tamamen köreliyor. Aklıma bir şey düşüyor ve yoldan sürüşten anında uzaklaşıyorum. Hal böyleyken diğer arkadaşlara yetişmeye çalıştım.

Onların sürüş hızı da çok fazla olmamasına rağmen ivmelenme süreleri beni zorluyordu.

Zira ben onları tam yakalamışken viraj geliyor onlar normal seyir hızlarıyla virajı dönerken , ben Karakaçan’ın limitleriyle viraja yaklaşmaya başlıyordum.

Her virajda sürekli limit frenleme , hızın yeteri kadar düşmediği durumlarda limit yatış açılarıyla onlardan kopmamaya çalışıyordum.

Ben nasıl yavaş gidemiyorsam , onlarda yavaş gidemiyordu.

Her sürücünün , motosikletiyle kendini rahat hissettiği bir sürüş temposu var , bu gezide ben iki arada bir derede kaldım. Ne öndekilere , ne arkadakilere ayak uydurabildim.

Ne zaman taklaya geldim onun etkisiyle onlar biraz yavaşladı , ben biraz yavaşladım. 14 motor gurup halinde aradaki mesafemizi biraz daha açarak durağan tempolu bir sürüşe ulaşabildik. Ama bu durum her yolda , her şartta mümkün olmuyor maalesef.

- Arkansaslı Hakkı

Bu kazada Arkansas’lı Hakkı’nın etkisi de son derece büyük.
Abicim yol boyunca sürekli Hakkı abinin bir önceki gece anlattığı Laz fıkrasına takılı kaldım. Sürekli Laz ve gaz , Arkan Saz diyip durdum

Ben sana ne diyeyim Hakkı Abi , ben yokken sürüş hakkında konuş , ben varken fıkra anlat

İşte dostlar yukarıda bir sürü şey anlattım çeşitli bahaneler uydurdum , sonuçta düşen , taklaya gelen bendim.

Bu satırları yazarken telefonla görüştüğüm Şafağ’ın söylediğine göre 3 takla atıp 4’üncüyü tamamlayamadan 3-4 metre sırtüstü sürüklenmişim.
Her kazada olduğu gibi yine kendim ettim ne ettiysem.

Aslında geçen sene Bursa'da düşmem ile aynı sebebler ile düşmüşüm. O zaman Göktuğ ne güzel anlatmıştı , eğitim şart diye. Hala akıllanmadım , hala eğitime harcanak parayı gezilere harcıyorum

Bunca yazılandan sonra nah şuraya yazıyorum ;
İlk gezide ben yine düşücem şerefsizim

Canlar Makina , Canlar A.Ş.

Bir düdük yat , bir düdük kalk.... 06-07-2011

Her hata sonrasında ilk fırsatta bir özeleştiri bir değerlendirme yapıyorum.

Motosikleti kullanırken karşılaşılan herhangi bir olumsuz durumda hemen bilinçaltı devreye girdiği için bu değerlendirme sonucunuda bu bilinç altına yerleştirmeye çalışıyorum , bu iş en kolay gece uykuya yatarken yapılıyor.

2011 Bursa Enduro Motosiklet Klubu Motofest dönüşü Karakaçan'la beraber asvaltı kucaklamamız sonrasında uzun bir süre o anı hatırlamaya çalıştım , her gece defalarca düştüm , kalktım yine düştüm. Düşüş sebebimi şu durumların bileşkesine bağladım.

Bir kere yola çıktığımızda kafam çok dağınıktı. Cebimde para kalmamış ilk olarak nereden çekebilirim düşüncesi sürekli kafamda dönüyordu. Hiç birimizde sigara kalmamış , son sigaramızı benzin aldığımız pompacıdan otlanmıştık , bundan sonraki sigaralarımızı nerede nasıl içecektik ve fena halde ayaklarımı uzatıp sigara içmek istiyordum. Gurupta genelde önümde seyreden arkadaşla mesafemi koruyamıyordum , sürekli çok yaklaşıyor virajda fren yapıp , viraj sonrası uzayan arkadaşı yakalayabilmek için lastiklerimin o yolda kaldırabileceğinden daha fazla hıza ulaşıyordum , yakalayınca yeniden frenlemem gerekiyordu. Niye yakalamaya çalışıyorum ki , varsın uzak olsun dememe rağmen sürekli aynı şeyi yapıyor ve buna engel olmaya çabalıyordum.

Kulaklarımda harika müzikler çalıyordu , hani gaz verici şeyler değildi belki ama ruhumu coşturan , of ulan off diyerek bir keyif sigarası tüttürtecek türden. Üstelik çevreden de soyutlamıştı beni kulaklıklar.

Bursa 30km tabelasına geldiğimizde , virajı dönmek için hızımı çok fazla düşürmem gerektiğini fakettim , hayli mesafem vardı vites düşürdüm pek faydası olmadı.Yavaşça arka frene dokunmaya ve giderek sıkmaya başladım , yavaşlamaya başlamıştım ama bir anda arka fren kitlendi. Paniklemedim zira daha önce piston ve zincir sıkışmalarından dolayı çok defalar arka lastiği kitlemiş ve yüksek hızlarıma rağmen dengede kalıp durmayı başarmıştım. O yüzden fren basıncı ilk saniyeler azaltma ihtiyacı duymadım. Baktım salınım artmaya ve kontrol edemeyeceğim noktaya gelmeye başladı basıncı azaltmaya başladım. Salınım hafifler gibi oldu ama yeterli değildi ve virajda yaklaşmıştı , o anda panikleyip debrijı sıktım.

Debriyajı sıkmamla , hafiflettiğim fren basıncıda birleşince sanırım arka teker yere tutundu ve kendimi highsiding modunda buldum. Zaten yolda bitmişti , sağ omuzum , sağ ilerilere doğru yükselirken , arka freni kitleyerek sola yatırdım ve bariyere vurmadan durabilmeyi umdum.

Tüm bu zaman zarfında hiç ama hiç ön freni kullanmadım. Herşeyden öte ilk yavaşlama düşüncesi esnasında iki freni birden yavaşça kullanmış olsam , zaten yeteri kadar yavaşlamış olacaktım , zaten çok süratli değildim. Asvaltın kaygan olması düşük hızda bile böyle bir durumun yaşanmasına sebeb oldu. İyi ders oldu

1- ön freni kullanmaktaki korkumu acilen yenmem lazım.

2- ön freni kullanmayı öğrenmem lazım.

3-ön freni daha iyi kullanmayı öğrenem lazım

4-frenleri kullanmayı süper oğrenmem lazım.

5- mümkün olduğunca müziksiz seyahat etmeyi tercih et , kulaklıkları taksan da playe basmamaya çalış.

6- kafan rahat olsun , olmasa da sırıt.

7-Sigarayı bırakana kadar , sigarasız yola çıkma canın istediğinde erteleme , grupta sürsen dur iç ama keyifle iç

8-Şimdi de bi tane iç.

9- Grupta önünde seyreden güçlü motorun ritmine uymaya çalışma , uyarsın uymasına ama yorulursun , virajın tadını çıkar , önündekinin fren lambasını izlemeyi bırak.

10- Motosiklet botu al , fotoğraflarda kışlık botlar komik duruyor , hem yaz da geldi pişersin , balık değilsin ayaktan kokmaya başlarsın , ayaklar pişerken rahat olamazsın , al bi bot sen

11- Birde ön fren vardı bu motosiklerde sağ elden kullanılıyor , hah onu kullanmayı öğren bolbol çalış , futboldan alakasız kombine diye bişi varmış araştır.


Canlar Makina , Canlar A.Ş.

30 Kasım 2011 Çarşamba

Kardeşlerimi yaktılar



1985 senesinde adına sonradan Martı Sahil Sitesi diyeceğimiz meraya ilk geldiğimde, manda tezeklerini biraz yadırgasamda, doğusundaki meşelik ve batısında böğürtlenlerle kaplı çalılık pek ilgimi çekmişti.
Elektriğin olmadığı, suyun 1km uzaklıktaki bir kaynaktan akşamüstleri bidonlarla taşındığı bu sözüm ona tatil beldesinde tek eğlencemiz doğusunda , Köy Hizmetleri kampı ile aramızda kalan meşelikten topladığımız kuru dallarla yaktığımız akşam ateşleriydi. O akşam ateşlerinin odunlarıyla tanıdım ormanı ben. O ismine orman dediğimiz meşeliğin kuru dalları adına tanıştım börtü böcekle. Yılanıda, kertenkelesinide o meşelikte gördüm, tanıdım. Cemile’nin dağları kadar meşeli değildi ama o cılız meşelik benim gördüğüm, adına orman diyebileceğim ilk yeşillikti.
Derken, sonraki yaz dediler ki sitenin doğusunda kalan tepelere çam dikmişler. Ortada görünen bir şey yoktu ama hadi dedik gidelim bakalım. Tufan, Cenk, Suat kulaklarınız çınlasın hep birlikte yardırmıştık böğürtlen tepelerine. Vardığımızda bir de baktık ki çam dedikleri şey hepi topu 15 cm.lik fideler. Açıkçası ben biraz hayal kırıklığına uğramıştım.Kkeşif gezimizi tamamlayıp , birazda çalılarda oramızı buramızı yırtıp kaybolduktan sonra geri döndük. Akşam yemeğinde rahmetli babama uğradığım hayal kırıklığını anlattığımda;
-          Sen onları birde 30 sene sonra gör…
demişti ;
-           Size kardeş geldi işte, sizinle beraber büyüyecekler, sizinle serpilecekler kocca orman olacak orası filmlerdeki gibi…
Her sene ki o zamanlar bir siteden çok kamp görümünde olan Martı’ya geldiğimizde ufaktan bir keşif gezimiz ve boy ölçümü çalışmamız olurdu. İlk seneler pek fazla bir fark görmedik, hatta tutmayan ve kuruyan kardeşlerimizle de karşılaşmıştık ama o kadar çoktular ki biz onlara üzülmek yerine çalılarımızdaki böğürtlenlerimizle haşır neşir olduk. Bir gece meşeliğimizde kuru odun topluyorsak ertesi gün Şahin tepesine sahilden tırmanmaya gidiyorduk baltalar elimizde uzun ip belimizde. Arkadaşlarımızla kardeşlerimizin içindeydik her gün. Ormanı, ormanı korumayı biz kardeşlerimizden öğrendik.
Yıllar geçtikçe bizler gibi onlarda serpildiler, büyüdüler kocaman, dimdik ağaçlar oldular. Bizler omuzlarımızda kocaman olmanın ağırlığıyla, iş güç telaşında kardeşlerimizle daha az zaman geçirir, onları daha az ziyaret eder olmuştuk ama Martı’ya geldiğimizde yanlarına eskisi gidemesekte onlar oturduğuz yerden bizlere kendilerini gösterecek heybete erişmiş taa oralardan bize hoş geldiniz diyerek el sallayacak yaşa gelmişlerdi.
http://a.imageshack.us/img718/2627/googleearthmart1.jpg
25 yaşında ya var ya yoktu kardeşlerim. Genceciktiler, hani hayatının baharında derler ya işte öyle hayatlarının en güzel, en tatlı yazını yaşıyorlardı. Boğucu ağustos sıcaklarında tüm kozalaklarını patlatmış, topraklarını yeni kardeşlere gebe bırakmış, efil efil esen rüzgârın serinliğinde dinleniyorlardı.
Artık eskisi gibi uzun kalamıyoruz Martı’da, hafta sonları bir merhaba demek için veya şanslıysak yıllık iznin bir bölümünden adeta çalarak gidiyoruz gizli cennetimize. Bu senede böyle bir fırsat yakalayınca, arkadaşım Mehmed’in fotoğraf makinesini ödünç aldım. Eskiden kuru dallarını topladığımız meşeliğin ve gencecik çam kardeşlerimin arasında güzel kareler yakalamayı ummuştum.
Cehennemi yakaladım.
Hava değişiminin verdiği sersemliği henüz üzerimden atamamış, püfür püfür bir yatakta tam içim geçerken Şerif Abi’nin yankılanmaktan zar zor duyulan sesindeki YANGIN kelimesini yakalamamla yataktan fırladım. Daha ilk darbeleri uyku sersemi odadan aceleyle çıkmaya çalışırken duvar ve kapılardan aldım. Salondan geçerken gözüm tripodda takılı duran Mehmed’in makinesine takıldı, makineyi boynuma asmamla kendimi bahçede bulmam bir oldu. Bahçede Ragıp Amca ve Enver Amca bisikletlere ilk pedalı basmak üzereyken bende bisikletim üzerinde yerimi almıştım. Siteden nasıl çıktığımızı hiç hatırlamıyorum.
Site çıkışından görünen manzara çok korkulacak bir manzara gibi durmuyordu, çıkan dumana bakılırsa oldukça ufak bir yangın, beklide orman kenarındaki çalılar tutuşmuştur diye geçirdim içimden. Yolun yarısında fotoğraf çekmek aklıma geldi ve ilk fotoğrafı hemen hemen bizim evin hizasından aldım. Duman yoğun ama yaygın değil panik yapmaya gerek yok.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs200.ash2/46328_436572099456_692439456_4906568_3657056_n.jpg
Büyük bir güruh olarak Teş-iş sitesinin yanından yangının başladığı bölgeye giriş yaptık. Aman allahım orman yanıyor yahu ne çalı çırpısı? Belki kazın ayağı uzaktan öyle değildi, beklide rüzgârın etkisi ile biz gelene kadar alevler ormanı sarmıştı. Gelenler ellerine geçirdikleri her şeyle alevlere saldırdılar. Küreği olanlar kürekle, olmayanlar yaş meşe dallarlıya alevleri dövüyorlardı. Sitelerin su tankerleri traktörlerin arkasında uygun bir pozisyona konuşlanmaya çalışıyordu. Gözüme bir yada iki, orman işletmesine ait itfaiye aracı çarptı. Rüzgâr fazla, orman kuru, yerlerde barut misali kuru çam iğneleri. Meşeler aleve direniyor ama kardeşlerim çamlar alevi yedikçe kendi gözyaşları reçineleriyle kavruluyor alev yumağına dönüyor, kurumaya yüz tutmuş kozalaklarını patlatıp ateşi uzaktaki kardeşine sıçratıyordu.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs411.snc4/47397_436572114456_692439456_4906569_5129577_n.jpg
Silahımız, meşe odunu ucundaki kürek, silahımız meşe odunu uçundaki yeşil yapraklar, silahımız sadece 10 metre öteye ulaşabilen sitelerin su tankerleri, düşman yalın alev, düşman rüzgâr. Cehennemi gördüm, sıcaklık belki 50 derece belki daha fazla, rüzgar dönüyor duman vuruyor, gençler kafalarına doladıkları tişörtleriyle dayanıyor, yetişkinler duman yüzünden kısa süre sonra soluklanmak için geri çekiliyor. Bir ara orman itfaiyesinin arkasına asılı maskelere gözüm çarpıyor, alamıyorum, zimmetli yasak.  Tişörtümü gol atan futbolcu gibi kafama geçiriyorum nefes alamıyorum, zaten bu şekilde hiç bir şey de gözükmüyormuş. O anda bilinç bir gidiyor bir geliyor beyin nefes almaktan ve alevleri ezmekten başka bir şey düşünmüyor. Yıllarca içtiğim sigaralara lanet ediyorum, gençleri kıskanıyorum. Bir süre sonra pes edip dışarı çıkarken aklıma sırtıma sardığım fotoğraf makinesi geliyor. Bu anları görüntülemek lazım.  Başlıyorum deklanşöre basmaya.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs411.snc4/47397_436572119456_692439456_4906570_1703277_n.jpg
Dalıyorum ormana, kadraj tutturmaya çalışıyorum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs211.ash2/47397_436572124456_692439456_4906571_3644329_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs206.ash2/46880_436572149456_692439456_4906572_3184924_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs426.snc4/46880_436572154456_692439456_4906573_6278095_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs406.snc4/46880_436572159456_692439456_4906574_516399_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs206.ash2/46880_436572164456_692439456_4906575_1813556_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs406.snc4/46880_436572169456_692439456_4906576_4405305_n.jpg


http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs185.ash2/44865_436572209456_692439456_4906577_3071814_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs365.snc4/44865_436572214456_692439456_4906578_7826098_n.jpg
Nefesim kesiliyor, duman kesif, alevler yalım gibi har vuruyor her yanıma. Gençler cengâver, lanet olsun şu sigaraya. Çıkıyorum ormandan. Biraz soluklanmam lazım zihnim bulanık, kendimi ateşin ortasında kaybetmekten korkuyorum. 
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs185.ash2/44865_436572219456_692439456_4906579_2091017_n.jpg
İtfaiyeler çoğaldı sanki? Dışarıda soluklanan yine dalıyor ormana. Gençleri iki gurup halinde dönüşümlü olarak ormana girmeleri konusunda uyarıyorum. İçerideki arkadaşlarınızla teması kaybetmeyin düşen olursa girip çıkarın duman çarpar yığılıp kalırlar diyorum, yine dalıyorum ormana.
Artık sadece fotoğraf çekiyorum. Dal sallayacak gücüm kalmadı. Sahne kurgulamak bir yana kadraj oturtamıyorum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs385.snc4/44865_436572224456_692439456_4906580_5791224_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs185.ash2/44865_436572229456_692439456_4906581_6628923_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs185.ash2/44865_436572234456_692439456_4906582_2107753_n.jpg


Sıcaklık bir derece ama duman beni bitirdi kollarım düşüyor, vizörden zor bakıyorum. Kadrajı boş verdim seriye alıyorum makineyi şlak şlak şlak, sağım solum cehennem, kardeşlerim yanıyor.  Şu sol elimde tuttuğum objektif yerine bir su hortumu olsaydı keşke, rüzgar dönüyor alev yüzümü yalıyor, çıkış noktası arıyorum kendime önümde ve sağımda alevler  henüz sarmış bir kardeşimi, arkama bakıyorum boyumca böğürtlen, solumdakiler belime kadar. Makineyi sağlama alıp üzerinden atlamak istiyorum, atladığımı sanıyorum ama çekirge kadar sıçrayamamışım, yarıp geçiyorum çalılıları, onlarda beni yarıyor. Çekirge? Ormandaki bilumum mahlûkat aklıma geliyor. Kaçabiliyorlar mı acaba? Karşıma şimdi bir yılan çıksa ne yaparım diye düşünürken karşıma bir yalım çıkıyor, bir yüksek atlama denemesi daha yine başarısız, yırtıyor bacaklarımı namussuz alev dostu çalılar.

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs364.snc4/44710_436572259456_692439456_4906584_290283_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs384.snc4/44710_436572264456_692439456_4906585_4093058_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs384.snc4/44710_436572274456_692439456_4906587_4507888_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs384.snc4/44710_436572289456_692439456_4906590_1618686_n.jpg
Tes-iş hizasından başlayan yangınla beraber Martı’nın hizasına kadar geldik. Bu noktaya kadar ince bir hat üzerinde hızla ilerleyen yangın tepeye doğru genişleyerek ilerlemeye başladı. Önünü kestik sanki veya önünü rüzgâr kesti de bize öyle geldi, yukarı çıkıyor yangın.
Bir içerideyim bir dışarıda. Dışarıdayken daha verimliyim sanki.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs432.snc4/47543_436572369456_692439456_4906594_2143010_n.jpg
Patlayan kozakların düştüğü yerleri görüp insanları oraya yönlendiriyorum. Diğer hortumu verin diye bağıran itfaiyeciye hortum taşıyorum. 
Yorulduk, herkes yoruldu, gençlerde kesilmeye başladı, itfaiyeciler canavar gibi, ellerinde su kılıçları oradan oraya deli gibi koşturuyor ama yorulduk.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs412.snc4/47543_436572399456_692439456_4906600_2175599_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs412.snc4/47543_436572384456_692439456_4906597_1694361_n.jpg
Uçak bekliyoruz. Bu savaşta hava desteği şart… Yangın müttefiki rüzgar ile beraber coğrafyadaki kuru dallarlı da kullanarak savaşıyor. Uçak bekliyoruz…
Yangınla beraber Büyükevren köyü yoluna kadar geldik. Geride bıraktığımız yerlerdeki durumu bilmiyorum. Sadece fotoğraf çekiyorum ama çok yoruldum. Zor yürüyorum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs207.ash2/47050_436572464456_692439456_4906603_1817335_n.jpg
Birden kendimi yolun öbür tarafında orman evinin biraz üst tarafında alevler karşısında sahile doğru geri çekilirken buluyorum. Uçak lazım yanıyor orman, başaramayacağız.  Geri çekilirken düşmana kurşun sıkan asker gibi sahile doğru kaçarken dönüp dönüp deklanşöre asılıyorum. Ah şu makine yerine itfaiyeciler gibi bir su kılıcım olsaydı.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs427.snc4/47050_436572469456_692439456_4906604_5584154_n.jpg
Tepenin ucuna gelip sahili gördüğüm zaman helikopterin sesini duydum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs207.ash2/47050_436572474456_692439456_4906605_5926161_n.jpg
Aklımızda hep uçak vardı ama hava desteği helikopter olarak geldi. Artık tepeyi savunmanın mümkünatı kalmamıştı. Bukowski’nin tepelerden aşağı koşan vahşi atları gibi saldık kendimizi sahile. Gücüme gitti, kaçan düşman askerine benzettim kendimi.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs207.ash2/47050_436572504456_692439456_4906611_6072969_n.jpg
Neyse helikopter geldi söndürür şimdi diye geçirdim içimden.
Tes-iş’ten bu yana geçtiğimiz onca yolun durumunu bilmiyorum. İtfaiyeler sanırım yol üzerinde kaldılar. Helikopter denize su almak için geldiğinde suyu fark ettim, yanıyordum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs300.snc4/41350_436572734456_692439456_4906615_4431816_n.jpg
Ayakkabılarımı çıkardım, makineyi ayakkabıların üzerinde sağlama aldım, uzun zaman görülmeyen bir sevgiliye gider gibi ağır ağır yürüdüm denize. Dizime kadar sudaydım. Çalılardan yırtılan bacaklarım yanmaya başladı , iyi tuzlu su iyi gelir derler , onlarda yansın.
Helikopter biraz önümde su alıyor. Denizi içesim geldi.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs320.snc4/41350_436572744456_692439456_4906617_8339410_n.jpg
Bir avuç su aldım dudaklarıma götürdüm dudaklarımı hissetmedim. Dudaklarım kabuk tutmuş. Kafamı sokmak istedim suya eğilemedim, bu göbek, bu bel ağrısı ne zaman çıktı ortaya daha otuz beşindeyim(hadi otuz altı olsun)? Avuç avuç yüzümü yıkadım, dudaklarımı ovaladım suyla hissedene kadar. 

 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs300.snc4/41350_436572749456_692439456_4906618_2733455_n.jpg
Helikopter önümden su aldı, yükseldi, onu izledim, onunla beraber bende döndüm arkama ve artık dayanamadım dizlerimin üzerine yıkılmamla gözümden yaşların süzülmesi bir oldu. Kardeşim yanmış... Öbürü de yanmış. Şu da yanmış, o da… Kardeşlerim…
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs364.snc4/44707_436572819456_692439456_4906624_4656215_n.jpg
Çaresizdim olan olmuş, cayır cayır yanmış beraber büyüdüğümüz orman kardeşimiz. Makineyi elime aldım yavaş yavaş sahilden Martı’ya doğru yürümeye başladım. Hani derler ya kafa binbeşyüz diye kaç binbeşyüz sayamıyorum. Eski orman evinin önüne geldiğimde üzerimden ikinci helikopter geçiyor.
http://a.imageshack.us/img837/9954/dsc02252q.jpg
Demek hala içerilerde devam ediyordu lanet olası alevler. Yürü Ünsal dedim, hiç bir şey yapmasan fotoğraf çek, belgele o çabayı, göster o savaşı. Orman evinin önünden içeri yola doğru yürümeye başladım. Kum bitip dikenler başlayınca yalınayak olduğumu fark ettim, zaten düşmüş olan süngümü yere salıp gerisin geri ayakkabıları almaya döndüm. Potinleri alıp tepeye çıkan yolun başına geldiğimde elinde bardaklarla huriler karşıladı beni, nasıl duygulandığımı anlatamam.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs424.snc4/46702_436573054456_692439456_4906646_1626522_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs361.snc4/44470_436573024456_692439456_4906642_4276701_n.jpg
Ateşin içine giremeyen kızlar organize olmuş, yolun başında ateşe girene, ateşten çıkana soğuk su veriyorlar. İki beklide üç bardak ömrümün en tatlı suyunu kana kana içerek, tepeye çıkan Martı’nın su tankerine asılıverdim. Belki ortaokuldan beri hiç traktör römorkuna asılmamıştım. Tepeye henüz sarmıştık ki traktör durdu, indim baktım sağ taraf kavrulmuş, itfaiye yol ortasında durmuş, sol tarafı söndürmeye uğraşıyor.
Buharla karışık kesif bir duman. Dizlere derman itfaiyeyi geçtim. Bir iki fotoğraf almaya hazırlanırken bu sefer Tes-iş’in tankerinin yukarı hareketlendiğini gördüm, koştum yetiştim traktör ile tanker arasına atlayıp tankerin üzerine oturdum. Yukarı çıkıyorduk ve bu kısım hala harika yeşildi. Kaymakam çağırdı dedi şoför yanındakine. Şahin Tepesindeki itfaiye kamyonuna su takviyesi yapacağız. Üçüncü helikopter çoktan su çantasını açmak üzere göl ile orman arasındaki düzlüğe inmiş, şahin tepesi hizasından suyu soldurup orman evi hizasına doğru gidiyordu.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs388.snc4/45105_436572964456_692439456_4906637_3280965_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs420.snc4/46363_436573084456_692439456_4906648_6538814_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs381.snc4/44470_436573034456_692439456_4906644_838520_n.jpg
Tepeye ulaştığımızda komuta merkezinin buraya taşınmış olduğunu gördüm.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs423.snc4/46603_436573124456_692439456_4906651_4449845_n.jpg
Hava desteğide benim saydığım kadarıyla 3 helikopter, biri çok yükseklerden uçan gözcü olmak kaydıyla iki yangın söndürme uçağına çıkmıştı.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs204.ash2/46702_436573059456_692439456_4906647_6354147_n.jpg

Şahin tepesine geldiğim araç kamyona su takviyesi yaparken yangının burada önünün kesildiğini, buradan öteye geçmesinin çok zor olduğunu ama burası ile orman evi arasında kalan alanın hala kurtarılmaya çalışıldığını fark ettim.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs400.snc4/46363_436573094456_692439456_4906650_712552_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs403.snc4/46603_436573139456_692439456_4906654_5506320_n.jpg

 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs180.ash2/44335_436573179456_692439456_4906655_3674941_n.jpg
Dolum yapan itfaiye kamyonu hareketlendiği esnada, kamyona atlayıp şoföre nereye diye sordum. Aşağı alevler yön değiştirmiş kuzeye sıçramış yine dedi. Bende geliyorum dedim, atla dedi. Büyükevren’li itfaiye eriyle birlikte kamyonun tepesine bende atladım.
Bir yandan fotoğraf çekiyor, bir yandan da o arazide son sürat giden kamyonda nasıl bu kadar rahat durabildiğime hayret ediyordum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs360.snc4/44335_436573189456_692439456_4906657_1080469_n.jpg
Bu kamyonlar enteresan bir şekilde araziyi yukarı yansıtmıyorlar, gerçekten teknolojik aletler. Sanırım bu sayede arazide hızla yol alırken tanktaki suyun dengesizliğide biraz olsun bertaraf edilip sürüş hâkimiyeti sağlanıyor.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs397.snc4/46037_436573214456_692439456_4906658_4633066_n.jpg
İtfaiye kamyonu çağrıldığı yere yaklaşırken, bir kamyonun kuzeydeki alevleri durmaya çalıştığını, bir buldozerinde yolun güney tarafında ağaçları devirip üzerini toprakla örterek yangın yolu açarak yangının önünü kesmeye çalıştığını fark ettim.(Daha aşağılarda traktörünün arkasına pulluğunu takıp gelen köylüler de ellerinden geldiğince aynı şeyi yapmaya çalışıyordu.) Aynı anda da son gelen ve en baba görünümlü çift pervaneli helikopterin gümbürtüsünü duydum.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs397.snc4/46037_436573219456_692439456_4906659_437765_n.jpg
Seyir halinde hızla kuzey tarafını söndürmeye çalışan diğer kamyonun yanında gidiyorduk.
 Makinemi kaldırdım, biraz ilerimizden güneyden gelerek kuzeye giden ve batıya doğru manevra yapıp suyunu boşaltamaya başlayan üçüncü helikopteri izlemeye başladım.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs197.ash2/46037_436573224456_692439456_4906660_2168094_n.jpg
Batıya döndü suyu açtı, dönüşü güney istikametini aldı ki güneyinde biz vardık. Mehmed’in Sony A300 üzerindeki stok lensi ile seri çekimde şakırdamaya başladı. Şlak şlak şlak şlak şlakFOŞŞŞŞ. Bir anda kendimi denizin 10m altında buldum. Müthiş bir basınç, yönümü kestirmeye çalışıyorum, yüzey neresi? dip neresi? Kaç metredeyim? Nefesim yüzeye çıkmaya yetecek mi? Elimdeki ne?
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs397.snc4/46037_436573229456_692439456_4906661_7299526_n.jpg
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs368.snc4/45147_436573254456_692439456_4906662_6322733_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs388.snc4/45147_436573259456_692439456_4906663_5231869_n.jpg
Helikopterin çantasındaki onca su o kadar yüksekten üzerimize boşalınca, şöförde dâhil şoka girmişiz. Ben kendimi tüpsüz dalış esnasında yönümü kaybettim sandım. Panik halinde nefesimi kontrol edip yönümü bulamaya çalışıyorum, su vurunca oturduğum yerden beni savurup stepnenin ortasına gömmüş, sular süzülüp gökyüzünü görünce zaman ve makan dengesini kurup kafayı toparlayabildim, kalkmak için doğruldum stepnenin içinde beceremedim. Kucağımda sırılsıklam makineyi görünce ancak yerimden fırlayabildim. Makineyi kapadım, pilini çıkarmaya çalıştım titremekten beceremedim. Aşağıda bir fotoğrafçı gördüm makineyi ona salladım. Koşarak geldi kamyona uzandı, pili çıkar dedim makineyi ona verdim yine stepneye çöktüm. İki saniye soluklandıktan sonra kamyondan indim fotoğrafçı arkadaşın yanına gittim. Ben ağzımı açmadan bir şey olmamıştır. Benimkide suya düştü kuruyunca çalıştı dedi.
Benden bu kadar dedim. Makineyi aldım. Hafıza kartını çıkardım. Kuruydu. Pilde ıslanmamıştı. Bir umut belki çalışır dedim.
Martı’ya doğru giden bir motosikletin arkasına atladım. Kafamda makineyi kurutup derin bir uyku çekmek vardı fakat aşağı inerken hurileri görünce bu fikrimden vazgeçtim. Eve gelip makineyi sıcak bir gölgeye bıraktım. Arabaya evdeki bütün içme sularını yükledim, yoluma çıkıp benden haber soran komşulardan da alabildiğim kadar su alıp gazladım. Büyük bidonlardan birini hurilere bırakıp tepeye sardım. Yolda karşılaştığım iki itfaiye kamyonuna hiç duraksamadan o daracık yolda camlardan sarkarak 1.5lt lik soğuk şişeleri teslim ettim. Cama oturup şişeyi kaldırdığımı gören kamyon şoförleride camdan sarkarak şişeleri hava da kapıp kornayla devam ettiler. İçeri 10metre kadar girmiş olan dozer operatörüne şişeyi aracımı sağa çekerek ulaştırmak zorunda kaldım. Alevlerin içinde camına tırmanmış beni görünce şaşkınla karışık Allah razı olsun dedi, olsun dedim atladım dozerden. Son şişemi de az ilerde soğutma çalışması yapan itfaiye erlerine verip. Geri döndüm. Mustafa Abi’nin gazinonun önüne arabayı çekerek, sahile suya koştum.Cossss!!!
Bunca olaydan sonra dönüp bakınca dikkatimi çekenler;
Bu orman herkesten çok bizim.
Bölgeye bizlerden çok sonra gelen Tes-İş sitesi sakinleri bile bunun oldukça bilincinde.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs320.snc4/41350_436572724456_692439456_4906613_1363678_n.jpg
Gençler ağabeylerinin bu ülke için ne anlama geldiğinin bilincine fazlasıyla varmış, hepimiz soluksuz kesilmişken onlar cengâver gibi alevlere saldırmaya devam etti. Yinede bu gibi durumlarda tehlikeye gözü pek atıldıkları için biz nispeten serinkanlı geçkinlerin gözlerini onlardan ayırmamaları gerekiyor. Her an duman içinde yığılıp kalabilirlerdi.


Orman işletmesinde biri HONDA NX250 diğeri KANUNİ iki adet enduro motosiklet var. Yangında ne işe yaradıklarını çözemedim ama çok hoşuma gittiler, sanırım öncelikli görevleri muhaberat olsa gerek? 
http://a.imageshack.us/img90/5641/dsc02620uh.jpg
Nereye dönsem ya Tes-İş sitesi yöneticisini ya da Martı Sitesi marketini işleten Şerif Abi’yi gördüm.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs212.ash2/47543_436572379456_692439456_4906596_3877547_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs212.ash2/47543_436572364456_692439456_4906593_6195085_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs364.snc4/44710_436572299456_692439456_4906592_7446685_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs207.ash2/47050_436572499456_692439456_4906610_142744_n.jpg
Müthiş bir çaba sergilediler, çat burada çat kapı arkasıdaydılar, ya ellerinde bir hortum ucu, ya bir kürek ya da bir meşe dalı koşturup durdular. Gençlerden biride tanıdık geliyordu onuda bugün sigara almaya markete gidince fark ettim o da Şerif Abi’nin oğlu Alp Doruk’muş. Yola beraber çıktığımız Ragıp Amca’yla bir süre beraber savaştıktan sonra cephe bölününce ve ben söndürme çalışmasından çok fotoğraf çekmeye karar verince yangın hızında yangının önünde kaçar pozisyonda kaldığımdan irtibatı kaybettik.
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs365.snc4/44865_436572239456_692439456_4906583_918728_n.jpg
Yangın enerji nakil hatlarından çıkmış. Duyduğum kadarıyla aynı şekilde çıkan üçüncü yangınmış diğer ikisi rüzgâr olmadığı için daha çabuk söndürülmüş. Enerji nakil hatlarını yerin kırk kat dibine mi gömersiniz ne yaparsınız bilmem ama bu iş parayı bastırıp yapılacak bir iş. Benim 30 yılda omuz gösteren kardeşlerimin canından da pahalı olamaz.

En azından eski orman evini yeniden yapın, hatta daha büyük yapın, lüks bir otel gibi yapın benim kahraman itfaiyeci arkadaşlarım bütün yaz orada tatil yapar gibi el ense yatsınlar. Onlara yılda bir iki kere ihtiyaç oluyor, ihtiyaç olduklarında en yakında olsunlar uzandıkları şezlongdan fırlayıp o ormana müdahale etmeleri 5 dakikayı bulmaz, merkezden buraya ulaşmaları daha fazla zaman alıyor. Eğer o bölgede yanlarında dolu 4 tane kamyonla kebap yapan bir ekip olsaydı en fazla 4 ağaç kaybederdik bundan eminim. Hayatımda hiçbir itfaiyecinin yangına zamanında müdahale ettiğini duymadım. Sizde duyamazsınız zaten garibanlar bir türlü yaranamazlar.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs212.ash2/47543_436572394456_692439456_4906599_5131896_n.jpg

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs407.snc4/47050_436572479456_692439456_4906606_1511907_n.jpg
Ben yangın alanına ulaştığımda en az bir tane kamyon gördüm beklide ikiydi. Asıl hatalı olan araç ve ekip sayısının azlığıdır. Madem bu orman bizim, madem bu ağaçlar bizim evladımız, kardeşimiz ağabeyimiz. O zaman ödeneğin, paranın ne önemi var.
Uçaklar çok geç geldi, Kılçköy’de konuşlanmışlar. Bize uzak, sadece Büyükevren’de orman yok. Erikli tarafında da ormanlar var, bütün Saroz’da ormanlar var, beklide Kılıçköy kuş uçuşu tüm ormanlara aynı uzaklıktaki bir bölge olduğu için seçildi. O zaman uçak sayısını arttırın. Ben iki uçak saydım ajanslar beş uçak demiş demek ki dolum boşalım arasındaki geçen zaman 3 uçağı işgal ediyor. Uçak sayısını arttırın.
http://a.imageshack.us/img710/8844/dsc02724i.jpg
Helikopterler cidden çok geç geldi. Benim kafama boşattığı suyu ben yangın yerine vardığımda kafama boşaltsaydı ben ıslandığımla kalacaktım iyi eğlence olacaktı, az daha yanıyordu orman Allah razı olsun çabucak yetiştiler diyecektik. Bu helikopterlere ödenen paralar, işletim giderleri benim kardeşlerimden değerlimi yahu.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs320.snc4/41350_436572739456_692439456_4906616_6491493_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs428.snc4/47099_436572994456_692439456_4906639_1462343_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs381.snc4/44470_436573029456_692439456_4906643_286742_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs423.snc4/46603_436573129456_692439456_4906652_6526396_n.jpg
Madem bu gençleri, yaşlıları kollayamayacaksın niye dikiyorsun bunca fidanı? Niye önce bize orman sevgisi aşılayıp sonrada bize kardeş, evlat acısı yaşatıyorsun? Benim devletim Neron mu?Karşısına geçip yanışını seyretmek için mi bunca ağaçlandırma çalışması yapıyor?Sonra da yangınlara eldeki kısıtlı imkanlarla müdahale edip rüzgar , nem oranı ,uçağımız helikopterimiz azdı gibi özürler sunuyor? Ben bu ülkede öğrendim doğa sevgisini ormanın önemini .Benim orman işletmem o kadar zengin , o kadar kudretli olmalı ki , ekonomisi yerde sürünen komşuma bile yettim komşu diye kahramanca koşmalı.
Her konuda olduğu gibi bize yakışan budur kanımca.
Kardeşlerim yandı.
 http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs388.snc4/45147_436573264456_692439456_4906664_7547421_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs320.snc4/41325_436573344456_692439456_4906667_771466_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs195.ash2/45826_436573409456_692439456_4906673_301269_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs300.snc4/41325_436573359456_692439456_4906670_8218572_n.jpg
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs160.ash2/41325_436573364456_692439456_4906671_1089206_n.jpg

 Kardeşlerimi yaktılar...

Ünsal Ömer ÇAKMAKLI
26.08.2010